Çarşaflı Hanife! (5) (Koray 36 Y., Afyon)
Uyandığımda
saat 19:00 olmuştu. Birkaç saat boyunca uyumuştum. İçerisi
zifiri karanlıktı. Işıkları açmak istemedim, zaten
evde elektrik olup olmadığını bile bilmiyordum. Cep
telefonumun ekran ışığı ile zar zor giyindim. Hanife
anahtarı yatağın kenarına bırakmıştı.
Dışarı çıkıp kilitledim
kapıyı. Sokağa çıktım, akşam
çökmüştü ve kimseler yoktu sokakta.
İşyerine gittim. Hanife'nin dükkan kepenkleri çekilmişti.
Yapmam gereken birkaç iş vardı, onları yapıp
çıktığımda saat 22:00'ye geliyordu. Geç saatte eve gidince
karımla aramda bir tartışma koptu. Mümkün olduğunca alttan
alıp gönlünü almak istedim. Gece oluncaysa son zamanlarda kendisini
boşladığımı söyledi. Karım doğru söylüyordu. Hanife hayatıma girdiğinden beri
karımla sadece bir kez sikişmiştim. O gece
Hanife'yi hayal ederek karımı iki posta siktim, yarağa doyurdum.
Eve geldiğimde benimle kavga eden kadın sikişten sonra bana
sarılarak uyudu.
Ertesi gün
Cumaydı ve Hanife görünmedi hiç. Birkaç kez aradım ama telefonu
kapalıydı. Ancak akşamüzeri kapım açıldı,
kızı Ayşe karşımdaydı. "Koray abi merhaba, kolay
gelsin!" diyerek içeri girdi. "Ooo, Ayşe Hanım, yoktunuz kaç
zamandır?" dedim gülerek. Karşıma geçip oturdu, havadan sudan
konuştuk bir süre. Çay ikram ettim.
Ayak
bileklerine gelen siyah bir kumaş pantolonla, beyaz gömlek ve buz mavisi
uzun yelek giymişti. Başını ise parlak mavi bir türbanla
bağlamıştı. Ayağında ise krem renkli topuklu
ayakkabılar vardı. Çok zarif ve olgun bir
görünüşü vardı bu kıyafetiyle.
Yeni bir
cep telefonu almak istediğini ve benim fikrimi öğrenmek için
geldiğini söyledi. "Senin fikirlerin benim için önemli, teknoloji
konusunda sen çok iyisin!" dedi gülümseyerek. Ona ne kadarlık bir telefon
almak istediğini sordum. "1000-1500 lira arası bir şey..." dedi.
O fiyat aralığında iyi olan birkaç telefon söyledim. "Eğer
istersen ara sıra elime temiz ikinci eller düşüyor,
sıfırı 2-3 bin liralık telefonlar..." dedim. Sonra da daha
yeni elime geçen bir telefonu çıkarıp gösterdim.
Kullanıcısı arkadaşımdı ve telefonu çok düzgün,
güzel kullanmıştı, daha üst modeli çıkınca onu
almış bunu da bana satmıştı. Ayşe'nin
sıfır almak istediği telefonlardan daha kaliteliydi.
Fiyatını
sordu. "Başkası olsa 1800 lira ama sana 1500'e
bırakırım..." dedim. Ayşe telefonu çok beğendi ama bir
mesele olduğunu söyledi. "Nedir?" dedim. "Şey, bende şu an bu
kadar para yok, hem annemle babamdan gizli alacağım zaten telefonu..." deyince, "Canın sağ olsun, ne
zaman paran olursa getirirsin!" dedim. Sözlerime inanamadı, ciddi olup
olmadığımı sordu. "Şaka yapmıyorum, al kullan!"
dedim.
Çok
sevindi. Mutluluktan gözleri parlıyordu. "Borcumu en kısa zamanda
ödeyeceğim, söz veriyorum!" dedi. Sonra da, "Koray abi, bu aramızda kalacak, annemle babam sakın
duymasın!" diye küçük bir uyarıda bulundu. "Tamam, bu bizim
sırrımız olacak!" dedim gülümseyerek.
Çıkarken
ona, "Şey, annen bugün gelmedi, hayırdır rahatsız falan
mı?" diye sordum. "Ha, yok, bugün Cuma ya, onun için. Bizim
komşularda mukabele vardı, oraya gitti!" dedi. Hanife'nin
gelmemesinin sebebi belli olmuştu böylece. Akşam
eve gidince karımın güler yüzü ve güzel yemekleri
karşıladı beni.
Televizyon
izlerken Whatsapp'tan bir mesaj geldi. Ayşe göndermişti. Daha önceden
almıştı numaramı. Telefonu çok beğendiğini ve
yeniden teşekkür etmek istediğini yazmıştı. Sonra da
telefonla ilgili bazı anlayamadığı şeyler
olduğunu, bunları sormasında sakınca olup
olmadığını söyledi. "Ne demek, ne istersen sor!" dedim.
Karım tepkiyle, "Kim o bu saatte?" deyince, "Bir
müşteri, telefon aldı bugün, onunla ilgili soru soruyor!" dedim.
Sonra da rahat mesajlaşabilmek için yatak odasına geçtim.
Ayşe
telefonla ilgili anlayamadığı, çözemediği şeyleri
sordu, daha doğrusu yazdı, ben de elimden geldiğince
yanıtladım. Yazılarının sonuna gülücükler, utanma
şekilleri vs. koyuyordu. Telefonun kamerasının nasıl
ayarlandığını, nasıl daha kaliteli resim
çekebileceğini sordu, ben de anlattım. Sonra
da, "Birkaç resim çekip gönder bakalım!" dedim.
Biraz
sonra çektiği resimleri gönderdi. Masasının üzerini,
yatağını çektiği birkaç resimden sonraysa kendisinin
başı açık halde bir resmini gönderdi. Sağ eliyle telefonu
tutup resim çekerken sol elini saçlarına atmıştı. Üzerinde
siyah bir atlet vardı ve memeleri altında tüm haşmetiyle
belliydi. Bembeyaz koynu ve kolları üzerindeki siyah atletiyle tezat
oluşturuyordu. Atletin askılarının kenarından
sutyeninin şeffaf askıları da görünüyordu.
"Ay
pardon, yanlış oldu!" diye yazdı sonuna bir sürü utanma
şekilleri ekleyerek. "Önemli değil, sen de benim bir kardeşimsin!"
diye yazdım. Ama aslında yanlışlıkla değil de
bilerek gönderdiğine emindim. 10 dakikanın
sonunda mesajlaşmamız kişisel bir hal
almaya başlamıştı. Ayşe'nin bana yazıldığını
anlamayacak kadar tecrübesiz değildim. O
akşamki yazışmamız annesinin odaya girmesiyle kesildi.
"Annem geldi, sonra görüşürüz!" diye yazdıktan sonra çıktı.
O gece bir
taraftan Hanife'yi bir taraftansa Ayşe'yi düşünüp durdum, doğru düzgün uyuyamadım. O yüzden sabah biraz geç gittim
işe. Hanife benden önce gelmiş, dükkanı açmıştı.
Ben içeri girdikten birkaç dakika sonra geldi. Üzerinde çarşaf yoktu
bugün. Onun yerine yine siyah renkli, yere kadar inen bol bir pardesü
vardı. Başını ise omuzlarını kapatacak
şekilde siyah, büyük bir türbanla bağlamıştı.
Bir
torbanın içinde birkaç poğaça ile börek dilimi vardı. "Dün
yapmıştım, fazlasını da sana getirdim!" dedi
torbayı masamın üzerine bırakırken. Börek filan umurumda
değildi o anda, aklım ondaydı. "Bugün buluşuyor muyuz?"
diye sordum. "Ben haber veririm!" diyerek çıktı. Getirdiklerini
afiyetle yedim. Bir ara çalışırken Ayşe yine Whatsapp'tan
telefonla ilgili bir şeyler sordu, ben de yanıtladım. Gene sorularının, yazdıklarının
sonuna çeşitli şekiller ekliyordu. Bir tarafta Hanife, diğer
tarafta kızı Ayşe... Annesini sikerken bir de kızı
oyuna girmeye çalışıyordu...
Konuşmamız
yine kişiselleşmeye başlarken, "Dün
geceki resmin çok güzeldi!" diye yazdım. Bir sürü gülücük ve utanma
şekliyle yanıt verdi. "Kime gönderecektin o resmi, erkek
arkadaşına mı?" diye yazınca, "Benim
erkek arkadaşım yok!" diyerek yanıtladı. Daha sonraysa,
"Şey, yani ayrıldık!" diye bir ek
yaptı. "Neden?" diye sorduğumda yanıt vermek
istemedi, ama sonra erkek arkadaşının onu
aldattığını, onu başka bir kızla konuşurken
gördüğünü söyledi. O da bunun üzerine çocuğu terk etmişti.
Ayşe
bana yazılırken ben de ona yazılmaya başladım.
Tecrübesiz, henüz gözü açılmamış bir kızdı. Birkaç
hoşuna gidecek sözün sonunda bana yeni bir resmini gönderdi. Dün
akşamkine benzeyen bir resimdi bu da. Gene
aynı siyah atleti vardı üzerinde. Telefonu iki eliyle tutarken
gülümseyerek poz veriyordu. Ama ikinci gönderdiği resim müthişti.
Telefonu biraz yukardan tutarak çekmişti ve yaşından daha olgun
ve şişkin memelerinin çatalı tam karşımdaydı.
Sutyen takmamıştı. "Süpersin!" diye yazdım. Bir sürü utanma
şekli gönderdi ve çıktı, konuşmamız sona erdi.
Sikim
kalkmıştı. Ayşe'nin taze, koklanmamış bedenini
düşünüyordum. Çalışacak halim kalmamıştı. Bir
sigara içtikten sonra yan tarafa geçtim. Hanife dikiş makinesinin
başına oturmuş dikiş dikiyordu.
"Ne zaman
buluşacağız, eve ne zaman gidiyoruz?" diye sordum. Olumlu bir
söz beklerken, "Bugün Cumartesi, sokak kalabalık
olur, gören olabilir!" dedi. "Nasıl olacak peki?" diye sordum bu sefer.
"Ben ne bileyim, sen düşün!" dedi yeniden dikiş dikmeye
başlarken.
Yatakta
sikişmenin tadını almışken yeniden dükkanda ayaküstü
yapmak istemiyordum. Bacanağımın Gazlıgöl taraflarında
termal villası vardı. Kendisi İstanbul'da oturduğundan
ancak yazın gelip kalıyordu. Anahtarın
bir eşini bana vermiş, ne zaman istersek kalabileceğimizi
söylemişti. Biz de yazın, bazen de hafta sonları ailecek gidip kalıyorduk. Aklıma hemen orası geldi. Bunu
söyleyince, Hanife, "Delirdin mi, orası çok uzak!" diyerek tepki gösterdi.
"Ne uzağı, yarım saat bile sürmez!" dedim.
Saat 11:00
olmuştu. "Ben arabayı alayım, sen 10 dakika sonra arka taraftaki
marketin oraya gel!" dedim ve çıktım. Dükkanı kapattım.
Arabayı anca hafta sonları kullanıyordum, o nedenle
işyerinin yakınında bir otoparka koyuyordum. Arabayı
alıp sözünü ettiğim marketin oraya gittim. 2-3 dakika sonra Hanife
göründü, işaret edince bindi arabaya. "Benim başımı derde
sokacaksın, birisi görecek diye ödüm kopuyor!" dedi telaşla. "Korkma,
kimse tanımaz seni!" dedim ve yola koyuldum.
25-30
dakika sonra bacanağın villasına gelmiştik. Yakınlarda
onunki gibi birkaç villa daha vardı ama kimsenin kimseyi göreceği
yoktu. Garaj kapısını açıp park ettim. Garajdan evin içine
kapı açılıyordu, oradan içeri geçtik.
Ev bir aydır boştu, en son bir haftasonu gelip kalmıştık.
Bütün perdeler çekiliydi, eşyalar bıraktığımız
gibi duruyordu. Hanife, evden ve içindeki eşyalardan etkilenmişe
benziyordu. Sikişmek için gelmiştik ama o sağa sola
bakıyordu durmadan. "Ne o, buraya etrafa bakmaya mı geldin?" diye
sordum. "Senin bacanağının ensesi kalın herhalde?" dedi
yanıt olarak. "Bırak şimdi bacanağı, hadi gel, yatak
odası yukarda!" dedim ve üst kata çıkan ahşap
merdivenleri gösterdim.
Hanife
pardesünün eteklerinden tutarak merdivenleri çıktı, ben de
peşinden. "Sağdaki kapı!" deyince kapıyı açıp
odaya girdi. Yatağa, dolaplara ve ebeveyn banyosuna bakarken ben de
açık duran perdeyi çektim sıkıca.
Soyunmaya
başlarken, Hanife, "Çok zamanımız yok, hemen gitmemiz lazım!"
deyince, "Sen buraya ateş almaya mı geldin?" dedim tepkiyle. Bir
şey diyecek gibi oldu ama sonra çantasından telefonunu
çıkardı. Birini arayınca, "Kimi arıyorsun?" dedim, bana
sessiz olmamı işaret etti. Ayşe'yi aradı, "Kızım ben Halime ablalara geldim, beni merak etmeyin, sen
kardeşlerinin yemeğini verirsin..." dedi. Bir süre daha
konuştuktan sonra kapattı telefonu. "Yaman kadınsın!" dedim kahkahayla.
Hanife
üzerindekileri çıkarttı tek tek. En son kenarları dantelli
açık sarı bir külot ve beyaz sutyeni ile kalınca, "Bugün tanga
yok mu?" dedim gülerek. Ben de sikimi sıvazlıyordum
karşısında. "Senin karın tanga giymiyor mu?" dedi sutyenin
kopçasını açarken. "Arada bazen giyiyor, ama senin kadar
yakışmıyor ona!" dedim. "Bu külotu nerden aldın?" diye
sordum külotunu indirirken. "Pazardan!" dedi yanıma uzanırken.
Sikim şaha
kalkmıştı artık, Hanife sol elini sikime attı,
gülümseyerek "Özledin mi beni?" diye sordu. "Hem de çok, dün yoktun, fena
azdım!" dedim ve elimi memelerine attım. "Mübarek Cuma günü yapacak
halimiz yok ya!" dedi sikimi sıvazlarken. "Bırak şimdi yorum
yapmayı, 69 biliyor musun?" diye sordum. Gözlerime bakıp, "Ben 20
yıllık evliyim aslanım, sen elin sikinde 31 çekerken ben o
işleri yapıyordum!" dedi ciddi bir sesle. "Helal
olsun sana!" dedim kahkahayla.
Ablasının
evindeki kirli yatak yerine şimdi tertemiz ve büyük bir yatağın
üzerindeydik. Tatile geldiğimiz zamanlarda karımla
sikiştiğimiz yataktı bu, yani bir yerde karımın
yatağında sikecektim Hanife'yi. En son kaldığımız
zaman da güzel bir sikişe imza atmıştık karımla.
Hanife
üzerime ters şekilde çıktı ve hemen sonra deneyimini
konuşturarak bir çırpıda sikimi
ağzına alacak konuma geldi. Tabii kaymak gibi amcığı
da tam yüzümün ve ağzımın ucundaydı. Hanife
iştahlı saksosuna başlarken ellerimle göt yanaklarını
ayırıp amını çıkardım
ortaya ve dilimi uzattım, amını dondurma gibi yalamaya
başladım. Hanife sikimi emmeyi bıraktı ve "Ihhh..." diye
derin bir inilti çıkardı. Dolgun göt yanakları taş gibi
sertleşti birden. Amının üzerinde, kasıklarında
gezinen dilim onu adeta delirtiyordu.
Bir amına bir göt deliğine dil darbeleri atarken o da
yeniden sikimi ağzına aldı. Amı ve göt deliği
tertemizdi, rahatsız edici bir koku yoktu. Göt deliğinin
ağzındaki kısa siyah kılları dilime batıyor ama
umursamıyordum. Kasıklarında tek bir kıl tanesi bile yoktu,
yeni tıraş ettiği belliydi.
Sikimi
boğazına kadar alıyor, iştahla somuruyordu. Bense dilimi
sıcak ve pembe amının içine
olabildiğince sokuyordum. Amı kısa sürede ıslanıp
kayganlaşırken sol işaret parmağımı soktum göt
deliğine. Parmağımı içine sokup
çıkartıyordum sürekli. Patlayacak hale geldim kısa sürede.
Aynı şekilde Hanife de daha fazla devam etmek istemedi, sikimi emmeyi
bırakıp, "Hadi, sik artık, çok fena azdım!" dedi yüksek
perdeden.
Parmağımı
çıkardım göt deliğinden. Hanife doğruldu ve bu sefer yüzü
bana gelecek şekilde döndü. İşer
vaziyette eğildi, sikimi tutup amına hizaladı ve benim bir
şey yapmama gerek kalmadan oturdu. Sikim amına
girmişti. Ellerini arkadan kalçalarıma attı ve o halde
yaylanmaya, ileri geri sallanmaya başladı. Bense sallanan memelerini
avuçladım. Hanife benden daha azgın ve istekliydi. Derin iniltiler
çıkartıyor, gözlerini kapatıp dudaklarını emiyordu.
Ellerini
göğsüme dayadı bu kez. Kıvrak bel hareketleriyle bir yılan
gibi oynuyordu. Sikimi amında hapsetmişti
Hanife. Ellerim memelerinde, belinde ve kalçalarında geziniyordu. Kadife
gibi yumuşaktı teni. Öne doğru biraz
daha eğildiğinde alttan pompalamaya başladım.
Dudaklarımız kenetlendi bu arada. Ateşli bir halde
öpüşüyorduk. Ara ara dudaklarımı emerken
ısırıyordu da. Hanife'nin azgınlığı doruk
noktasına çıkmıştı.
Onu
kendime çektim ve var gücümle pompalamaya başladım. Sikim
yağlanmış gibi kaygan amında gidip
gelirken çıkan şiddetli 'Şlap şlap şlap!' sesleri
yatak odasını çınlatıyordu. Hanife'nin sallanan memelerini
emiyor, uçlarını dişliyordum bir taraftan da. O ara telefonum
çalmaya başladı, ama o haldeyken telefona bakacak halde değildim elbette. Hanife'nin
çıkardığı seslere, iniltilere karışıyordu
telefonun sesi. Telefonun sesi kesilirken, "Kim bu?"
diye sordu Hanife. Sikişin ortasında çalan telefon ikimizin de
dikkatini dağıtmıştı. "Kimse kim, siktir et!" dedim, ama Hanife, "Baksana, kim bu?" dedi
telaşla.
Durdum,
odanın serinliğine karşın terlemiştim.
Hanife üzerimden kalkarken montun cebindeki telefona baktım. Ayşe'ydi
arayan, tam annesini sikerken aramıştı.
"Müsait değilim, sonra ararım!" diyerek mesaj yazıp gönderirken,
Hanife, "Kim o, karın mı?" diye sordu.
"Hı hı, o!" dedim telefonu sessize alıp yeniden montun cebine
koyarken. Ucuz atlatmıştım. Kazara telefonu Hanife alıp da
ekranda kızının aradığını görse kim bilir neler olurdu?
Hanife, "Gidelim
Allah aşkına, korkuyorum!" deyince, "Ne
korkuyorsun, korkacak ne var?" dedim. Yatağın önünde ayakta duruyordu.
Sikim kazık gibi önümde sallanmaya devam ederken,
"Daha yeni başladık güzelim, nereye hemen?" dedim ve sikimi tutup, "Gel
hadi, al şunu ağzına da devam edelim!" dedim gülümseyerek.
Hanife yeniden itiraz edecek gibi olunca, "Bana bak sikerim belanı senin,
al şunu ağzına, hadi!" dedim sesimi yükselterek.
Hanife bu
kez itiraz etmedi, sessizce yatağa oturdu, önüne geçtim hemen. Sikimi
tuttu dibinden ve ağzına aldı. Biraz önce amına
giren sikimi önce yavaş yavaş sonra da iştahla emmeye, somurmaya
başladı. Telefonun verdiği korkuyu hemen
atlatmıştı Hanife. Sikimi boğazına kadar sokup
çıkarıyor, kafasını dilliyor, dondurma gibi emiyordu.
Saçlarını okşuyor, çekiyordum aldığım zevkle.
Yeniden amına girmek için
sabırsızlanıyordum. Hanife de benim gibi sabredecek durumda
değildi, sikimi çıkardı ağzından, "Hadi, akşama
kadar böyle mi yapacağız?" dedi tepkiyle. Hemen ardından da
yatağa sırtüstü uzandı.
Bacaklarını
dizlerinden bükerek iki yana açarken yatağın üzerine
çıktım, ayrık duran bacaklarının arasında yerimi
aldım. Sikimi tutup amının üzerine
sürttüm biraz. "Hadi, sok artık şunu!" dedi Hanife sert bir tonda.
"Tamam, sakin ol biraz!" dedim gülerek ve yavaşça amına
soktum sikimi. Sikim dibine kadar amına girerken
Hanife'den derin bir inilti çıktı. Dudaklarını emerken gözlerini kapadı.
Ağır
bir tempoyla sikmeye başladım. Bir taraftan da memelerini
avuçlayıp sıkıyor, emiyordum. Hanife'nin elleri
sırtımda ve belimde geziniyordu bu sırada. Gittikçe
hızlanmaya başlarken altımızdaki yataktan da sesler gelmeye
başladı. Terli kasıklarımızın
çarpışmasından çıkan 'Şlap, şlap, şlap!'
sesleri gene odayı çınlatıyordu.
Kendimi
biraz geri çektim, ellerimi dizlerinin arkasına attım ve
kaldırdım bacaklarını. Bu halde daha hızlı ve
güçlü şekilde pompalamaya başladım. Hanife bu şekilde sikilmekten
büyük keyif almaya başlamış ve hırıltılı
sesler çıkarır olmuştu. "Ihhh, sikkk, ohhh, sikkk, ımmm,
sikkk..." deyip duruyordu. İki elini arkaya
atıp, yatağın başlığını tutmuştu
bu sırada.
Bir süre
sonra ellerimi çektim, bacaklarını omuzlarıma attım. Bu
halde sikmeye başladım. Daha büyük bir güçle pompalıyordum.
Hanife'nin iniltileri en üst seviyeye çıkmıştı artık.
Dolgun, iri memeleri yarak darbelerimle birlikte sallanıp duruyordu.
Karnının, kalçalarının etleri löpürdüyordu. Omzumdaki
bacakları da yarak darbelerimle birlikte göğsüme, omzuma çarpıp
duruyordu. Bunun üzerine ayak bileklerinden kavradım. Son sürat
boşalmaya doğru yaklaşıyordum
artık. Yatağın gıcırtıları da sikişin
şiddetiyle çoğalmıştı. Birden elektrik
akımına tutulmuş gibi titremeye, sarsılmaya
başladım. Döllerim sikimden amına
akarken her bir kasım yay gibi gergindi. Son döl damlası akana kadar
kaldım, amında gidip gelmeye devam ettim.
Sonunda
çıktım amından. Hanife havada duran
bacaklarını ağır ağır indirdi. Sikimin
kafasında kalan dölleri amının
dudaklarına sürttüm. Biraz doğruldu, sırtını
yatağın başlığına yasladı.
Bakışları üzerimde geziniyordu. "Hayırdır, niye öyle
bakıyorsun?" diye sordum yanına uzanıp başımı
memelerine yaslarken.
Saçlarımı
okşadı bir süre. Sonra da, "Faruk Pazartesi geliyor!" dedi.
Başımı kaldırıp, "Pazartesi mi, hani bir hafta
kalacaktı?" diye sordum. Bunu duymak hiç hoşuma gitmedi. "Öyle dedi
geçen gün, ama dün akşam arayıp Pazartesi
geleceğini söyledi. Yarın cenaze evinde yemek verecekler, gece de
binecek otobüse. Yani anlayacağın bu son sikişmemizdi!" dedi.
Az önce
yaşadığım keyif ve zevk yerini derin bir hüzne
bıraktı. "Ben seni bırakmam, kocan gelmiş gelmemiş
umurumda değil. Bırakmam ben seni bu saatten
sonra!" dedim ve büyük bir istekle dudaklarına yumuldum. İnce, pembe
dudaklarını emerken Hanife omzumdan tutup
geriye itti beni.
"Koray,
konuşmuştuk bunu seninle. Ne yapmaya çalışıyorsun sen
Allah aşkına? Kocam gelecek diyorum sana. O geldikten sonra bu
şekilde devam edemeyiz, unutacaksın beni, anladın mı,
unutacaksın!" dedi. Oysa onu unutmam mümkün değildi bu saatten sonra.
Kollarından tuttum sıkıca, "Bu saatten sonra bizi ancak ölüm
ayırır!" dedim. Hanife sözlerim karşısında sinirlendi,
beni var gücüyle itti ve bir hışımla kalktı yataktan.
"Manyak,
ne dediğinin farkında mısın sen? Sana güvenmekle hata
yaptım, adam sanmıştım seni!" dedi söylenerek ve yerde
duran külotunu aldı. Giyinirken, "Neden anlamıyorsun, seviyorum seni,
bırakmak istemiyorum, niye anlamıyorsun?" dedim adeta
yalvarırcasına.
Öfkeyle,
"Asıl sen anlamıyorsun, benim başımı belaya
sokacaksın. Zaten biri öğrenecek diye ölüp ölüp diriliyorum, nedir
senin derdin. Eğer beni gerçekten seviyorsan beni
bırakırsın, zarar görmemi istemezsin. Tamam, ben de seni
istedim, ben de hoşlandım senden ama hepsinin bir
sınırı var!" dedi sutyenini bağlamaya
çalışırken.
Karşımda
öylece giyinip gitmesine seyirci kalamazdım. Fırladım yataktan,
kolunu tutup, "Hanife, lütfen, konuşalım, böyle bırakıp
gitme beni, bu şekilde kesip atma!" dedim, ancak
Hanife hiç oralı olmadı.
Üzerini
giyinmeye devam ederken, ona, "Eğer beni böyle bırakıp gidersen
o görüntüleri internete koyarım!" dedim. Beyaz yüzü birden
kıpkırmızı oldu, "Sen onları silmedin mi?" dedi
dişlerini sıkarak. "Tabii ki silmedim!"
dedim. "Bana sildim demiştin!" deyince, "Ben sana hiçbir zaman sildim demedim, silerim dedim ama silmedim!" dedim
yanıt olarak.
Az önce
öfkeyle konuşuyorken şimdi yalvarmaya başladı. "Koray, ne
olur, kulun kölen olayım, böyle şeyler yapma, beni seviyorsan yapma
bunu, ne olur kurban olayım yapma!" dedi gözlerinden yaşlar
süzülürken.
Hanife'yi
üzmek yapacağım en son şeydi, ama beni birdenbire böyle
bırakmasını da kabullenemiyordum. Kocası gelince onu
bırakabileceğimi sanmıştım, ama iş gerçeğe
binince yapamayacağım ortaya çıkmıştı.
Hanife
gözyaşları içinde hem konuşuyor hem de giyinmesine devam
ediyordu. Kendisini bırakmam için yalvarıyordu. Bense öylece
çırılçıplak duruyordum. Sonunda tamamen giyindi, elleriyle
gözyaşlarını sildi.
"Eğer
öyle bir şey yaparsan seni de kendimi de öldürürüm!" dedi sert bir sesle.
Kolundan tuttum yine, ama alttan alarak, "Bu lafları bırak, böyle
hemen kesme, yok etme bu ilişkiyi. Beni yüzüstü bırakıp gitme,
senden sadece bir şans istiyorum, sen de
hoşlandın benden, kendin söyledin. Arada fırsat buldukça beraber
olalım, başka bir şey istemiyorum!"
dedim. Ancak Hanife cevap yerine aynı sözleri tekrarlamakla yetindi.
Sonra da,
"Hadi giyin artık, beni evin yakınlarında bir yerde indirirsin!"
diyerek yerde duran kıyafetlerimi gösterdi. "Madem bu kadar
kararlısın, bari bugünü bu kadar kısa
kesmeyelim!" dediğimde yüzüme baktı anlamamış gibi ama
anladığı belliydi. "Koray, bak uzatma artık, gidelim hadi,
zaten buraya gelmemiz bile hataydı!" deyince dayanamayıp kolundan
tuttum sıkıca ve "Nedir ulan senin derdin, adam gibi konuşmaktan
anlamıyor musun?" dedim.
"Kolumu
bırak, kendine gel!" deyince, kolunu daha da sıkıp, "Öyle hemen
çekip gidemezsin, ne zaman gelip ne zaman gideceğine ben
karar veririm, anladın mı!" dedim biraz da bağırarak. Elimden
kurtulmaya çalışırken, "Orospu çocuğu bırak kolumu!"
dedi öfkeyle. Küfretmesine aldırmadım ama kolunu da
bırakmadım.
"Geç
şöyle, domal, götten sikecem seni, geçen günkünden bir bok anlamadım!"
dedim onu yatağa doğru iterek. Yeniden
itiraz edecek olduğundaysa suratına sağlam bir tokat attım.
Tokadın çıkardığı ses yatak odasını
çınlatırken yatağa yüz üstü düştü. Az sonra doğrulurken bir eliyle yanağını tutuyordu.
Burnunun ucundansa hafif bir kan geliyordu.
Hanife bir
şey diyecek gibi oldu ama söyleyecek gücü bulamadı kendinde. Bir
travma yaşıyordu. Ona görüntülerden bahsedip benimle
olmasını söylediğim zamanki gibi bir şoktu bu. Sadece
tokadı yiyen sol yanağı değil tüm yüzü
kızarmıştı.
"Kalk hadi
ayağa, ben ne dersem onu yapacaksın!" dediğimde önce sessiz kaldı
ama sonra kalktı ayağa. Kızaran gözlerinde nefret vardı ama
karşı koyacak halde değildi. Kendini kapana
kısılmış gibi hissettiğinden emindim.
Yeniden
soyunmaya başlarken sikişimizin ikinci perdesi de
açılıyordu...
[Koray]
|