Çarşaflı Hanife! (2) (Koray 36 Y., Afyon)
Beklediğim
fırsat iki hafta kadar sonra geldi. Faruk abi bir cenaze nedeniyle
İstanbul'a gideceğini söyledi. "Ben dönene kadar sen dükkana göz
kulak olursun, arada hanım da gelecek, bir şey lazım falan
olursa sen ilgilenir misin?" deyince, "Ne demek abi, gözün arkada kalmasın!"
dedim keyifle. Altın bir fırsattı bu ve mutlaka
değerlendirmeliydim. O süre boyunca Hanife'yi sikme hayalleri kurmuş,
arada bir resim ve videolara bakarak 31 çekmiştim.
Ertesi gün
çalışırken kapı açıldı ve Hanife girdi içeri.
Birden karşımda görünce şaşırdım ve
heyecanlandım. Yine siyah çarşafını giymişti. Beyaz
yüzü görünüyordu sadece. Selam verip dükkanın kepenklerini açıp
açamayacağımı sordu. "Ne demek, hemen!" dedim. Anahtarları
ucundan tutarak uzattı, elinin elime değmesinden çekiniyordu.
Paslanmış kepenkleri kaldırdım. Hanife teşekkür edip
içeri geçtikten sonra ben de işime döndüm.
Koltuğa
oturdum, ama aklım Hanife'deydi. Hemen yanı
başımdaydı. Üstelik tek başınaydı. Fırsat
ayağıma gelmişti, ama bu sefer de nasıl adım atmam
gerektiğine karar veremiyordum. Ancak kapı açılıp da
yeniden onu karşımda görünce işleri oluruna bırakmaya karar
verdim. "Bizim dükkanda çay bitmiş, sizde varsa biraz alabilir miyim?"
diye sordu. "Abla eğer istersen hiç demleme, ben yeni demlemiştim
zaten, getireyim bir bardak!" dediğimde, "Zahmet olmasın size!"
diyerek olmaz gibilerden teşekkür etti, ama ben ısrar edince kabul
ederek geri döndü.
Hemen bir bardak
sıcak çay doldurdum, yanına da birkaç parça bisküvi koyup, küçük bir
tepsiyle götürdüm. Hanife, "Allah razı olsun, sağ olun!" derken
masasına bıraktım. Bana, "Siz içmiyor musunuz?" deyince, "Ben
içerde içerim." dedim. İlk andan onu ürkütmek istemiyordum. "Siz de bir
bardak alın kendinize, beraber içelim!" deyince, içimden (Canıma
minnet!) dedim. "Peki öyleyse, getireyim!" diyerek gidip kendime de bir bardak
çay aldım.
Yıllardır
komşuyduk ve tanıyorduk birbirimizi. O nedenle benden çekinmiyordu.
Ancak benim kendisiyle ilgili kurduğum hayalleri, planları
bilmiyordu. Bir süre havadan sudan konuştuk. Karımı ve
çocuklarımı sordu. Ben de kızlarını sordum. Dakikalar
ilerleyip de çaylarımız bittiğinde artık konuya girme
vaktinin geldiğini anladım.
"Geçen Faruk abi
bilgisayarını getirmişti. Arızalanmış, virüs
girmiş içine, tamir etmemi istedi. Ben de hallettim. Ama o ara bir
şeyler buldum bilgisayarında, çok acayip şeyler!" dediğimde
Hanife'nin yüzü değişti birden. Sanki söyleyeceklerimi
anlamış yada tahmin ediyormuş gibi, "Siz gitseniz iyi olur bence!"
dedi. "Giderim, sorun yok. Ama gitmem senin için iyi olmaz!" dedim kalkarken.
Göz bebekleri fırıl fırıl dönüyor, beyaz yüzü renkten renge
giriyordu. Kocasının bilgisayarındaki resim ve videolardan
haberi vardı anlaşılan.
"Ne demek bu?"
diye sordu titreyen sesiyle. "Cevabı merak ediyorsan benim dükkana gel!"
dediğimde ayağa kalkıp, "Koray Bey!" dedi
kıpkırmızı yüzüyle. "Allah aşkına, ne yapmaya
çalışıyorsun?" dedi ağlamaklı bir halde. Hanife ben
daha bir şey demeden meselenin ne olduğunu anlamıştı.
"Faruk abinin bilgisayarındakileri biliyorsun değil mi?"
dediğimde ağlayacak gibi oldu. Dudaklarını
ısırdı. Ellerini masanın üzerine koymuş, öylece
duruyordu.
Onu öyle
bırakıp bir şey demeden dükkana geçtim. Geleceğini
biliyordum. Nitekim 10 dakika kadar sonra kapı açıldı, Hanife
karşımdaydı. Kapıyı kapatıp, "Ne istiyorsun?"
dedi. Ağladığı belliydi, gözleri
kızarmıştı. Bütün cesaretimi toplayıp, "Seni istiyorum!"
deyince bembeyaz yüzü pancar gibi kızardı, bir eliyle
ağzını kapattı. Utanç ve korkudan ne
yapacağını bilmez bir haldeydi, sanki bir anda düşüp
bayılacaktı.
Hanife
hayatının şokunu yaşıyordu karşımda.
Kızarmış gözlerinde yeniden yaşlar belirdi. "Korkma,
aramızda kalacak. Ne kocanın ne başkasının haberi
olmayacak. Kabul etmezsen o resimlerin hepsini internete koyarım, herkes
öğrenir!" dediğimde yaşadığı utanç ve
şaşkınlık tavan yaptı. "Senin yaptığın
insanlığa, Müslümanlığa sığar mı?" dedi
korkudan titreyen sesiyle. Sonra da, "Birisi senin karına yapsa..." dedi,
ama onun lafını kesip, "Kimse benim karıma yapamaz, çünkü ben
onun öyle resimlerini çekmiyorum!" dedim sert bir sesle.
"Koray Bey, ben
seni böyle bilmezdim!" dediğindeyse, "Ben de seni öyle bilmiyordum!" dedim
yanıt olarak. "Ne olur, kocam yaptı bir hata. Benim
başımı yakma, üç çocuğum var benim, onların
başı için, Allah rızası için..." diyerek bir yandan
ağlayıp bir yandan da beni ikna etmeye çalışıyordu.
"Ben sana
teklifimi yaptım. Düşün taşın, sana yarın sabaha kadar
süre, ya kabul edersin, yada yarın hepsini koyarım internete. Kocana
yada başka birine söylersen de aynısı olur. Afyonlu Hanife'nin
marifetlerini herkes görür!" dediğimde gözleri yuvalarından
fırlayacakmış gibi oldu. "Ha, eğer bana inanmıyorsan
al bak!" dedim ve çıplak resimlerinden telefonuma yüklediğim bir
tanesini gösterdim.
Yüzünü
diğer tarafa çevirdi hızlıca ve bir şey demeden
kapıyı açıp gitti. Birkaç dakika sonra da kendi dükkanlarının
kapısının kapandığını duydum. Bakınca
Hanife'nin hızlı adımlarla gittiğini gördüm. Meseleyi
kocasına yada bir akrabasına açabilirdi, öyle bir durumda
hayatım tehlikeye girerdi. Ama Hanife gibi bir kadının böyle bir
şey yapmayacağını adım gibi biliyordum. Kendi küçük
dünyasında yaşayan bir kadındı. Elimdeki resim ve
videoları zorla almaya çalışmak, beni şikayet etmek,
birilerine konuyu anlatmak yapacağı en son işti.
İki saat
kadar sonra dükkanlarının kapısının
açıldığını duydum. Ancak o sırada bir
müşterim vardı, o nedenle bakamadım. Birkaç dakika sonra benim kapıda
Hanife'yi gördüm, ama içerde birinin olduğunu görünce girmedi.
Müşteri 10 dakika kadar sonra çıktı. Hanife de peşinden
girdi. Sanki adamın çıkmasını gözlüyordu. Kapıyı aralık
bırakıp yeniden beni ikna edici sözler söylemeye başladı.
"Bak, ben sana söyleyeceğimi söyledim. Boşuna çeneni yorma, ya kabul
edersin, yada olacakları sen bilirsin. Ben her şeyi göze aldım!"
dedim. Bu son cümlem sanki bir kurşun yemiş gibi olmasına neden
oldu.
Saate
baktım, 16:00'ya geliyordu. "Sana yarın sabah 10:00'a kadar süre. Kabul
etmezsen saat on 11:00'de hepsini internete koyarım!" dediğimdeyse
düşmemek için sandalyeden tutundu. Korkudan ne yapacağını
bilmiyordu, kendini kaybetmişti sanki. Bir süre o halde kaldı. Derken
beklediğim sözler döküldü titreyen dudaklarından ve "Aramızda
kalacak, sonra hepsini sileceksin..." dedi.
"Tamam,
aramızda kalacak, sonra hepsini sileceğim!" dedim. Hanife gözlerini
kaçırırken, ona, "Eğer istersen şimdi yapalım, içerisi
müsait!" dedim elimle arkayı göstererek. Hanife sanki birden
cesaretlenmiş gibi, "Bitirelim artık şu işi! Dükkanın
kapısını kapatıp geleyim..." dedi ve çıktı. Her
şeyin bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim ama
olmuştu. Biraz sonra yan tarafın kapısı kapandı ve
Hanife içeri girdi.
Hanife'ye, "Sen
şu arkaya geç!" derken ben de dışarı baktım. Gelen
giden yoktu, kapıyı kilitledim ve içeri geçtim. Hanife tezgahın
önünde ayakta duruyordu. Bana hiç bakmıyor yan duvara bakıyordu
sadece. "Geç şöyle, eğil!" dedim ve ondan tezgahtan tutunarak
domalmasını istedim. Ellerini tezgaha koydu ve öne doğru
eğildi biraz. Orta boyluydu, ama ayağına siyah renkli kalın
tabanlı ayakkabı giydiğinden boyu uzamış ve nerdeyse
benim boyuma gelmişti.
Arkasına
geçtim hemen. Hanife'nin bu kadar kolay 'Evet' diyeceğini hiç tahmin
etmiyordum. Halen daha inanmakta zorlanıyordum. Pantolonumu ve külotumu
indirdim. Hanife sadece önüne bakıyordu. Çarşafının alt
kısmını altındaki bordo renkli eteğiyle beraber tutup
kaldırdım. Dizlerinin altına gelen ince siyah çoraplar
giymişti. Etekle çarşafı iyice
kaldırdığımdaysa kırmızı külotu ile
kaldı.
Bembeyaz
kalçalarının üzerinde kırmızı külotlu dolgun götünü
görmek bir anda sikimi sertleştirdi. Külotu lastiklerinden tutup dizlerine
indirdiğimde bembeyaz götü çıktı karşıma. Ellerimi göt
yanaklarına attım hemen. Taş gibi sert, dolgun göt
yanaklarını ayırdım. Resim ve videolarda gördüğümden
çok daha güzel bir manzara vardı karşımda. Biçimli ve etli
amı tam sikimin hizasındaydı. Kasıklarında çok az
kıl vardı. Minik bir çukuru andıran göt deliğiyse
amından da cezbediciydi.
Sikimi tuttum ve
sıvazladım, ardından sikimin kafasını
bastırdım amına. O an irkildi Hanife, yerinde
kıpırdadı. Kocasının 12-13 santimlik siki gitmiş,
şimdi yerine benim 19 santimlik ufaklık gelmişti. Sikimi
bastırdım yavaşça, ama girmiyordu bir türlü. Amı sikimi
almamakta inat ediyordu sanki.
"Az
bacaklarını aç, arala biraz!" dediğimde, Hanife iki
ayağını ayırdı. Dizlerindeki külotunun lastikleri bir
yay gibi gergindi. "Biraz daha eğil öne doğru!" deyinceyse ellerini
tezgahın üzerinde iki yana açtı biraz daha ve iyice eğildi.
Çarşafıyla eteğini topladım belinde. Sikimin kafasına
tükürdüm ve amına bastırdım yeniden.
Bu kez sikim
yavaş yavaş girmeye başladı içine. Ve girdikçe
amının kışkırtıcı, yakıcı
sıcaklığını hissediyordum. Muhteşem bir duyguydu.
Bastırdıkça Hanife'nin amı sikimi alıyordu içine. Ancak
sikim kocasınınkinden daha büyük olduğundan gene de biraz
zorlanıyordum. Kendini kasıyordu ayrıca. "Rahat ol, kasma
kendini!" dedim ama bir şey demedi Hanife. Bir ara, "Ihhh!" diye bir
inilti çıktı dudaklarından. "Yavaş ol!" dedi
fısıltıyla peşi sıra. "Sen kasma kendini!" dedim
karşılık olarak.
Sikimi
çıkardım ve bolca tükürdüm üzerine, sıvazladım iyice.
Ardından yeniden bastırmaya başladım. Bu kez daha rahat
giriyordu sikim amına. Ara ara sikimi sokup çıkartarak
genişletiyordum amını. Yarısından fazlası
girdiğindeyse gidip gelmeye başladım amında. O an, "Ahhh,
yavaşşş!" diyen bir inilti koyuverdi Hanife, ama benim
yavaşlamaya niyetim yoktu. Ellerimi göt yanaklarına attım,
sıkıca tuttum ve o halde sikmeye başladım. Hanife ara ara,
"Ahhh, ayyy, yavaşşş, ıhhh!" derken ben zevkten dört
köşe olmuştum. Başını geriye atıp, "İçime
boşalma sakın!" dedi ve tekrar etti birkaç kez. "Tamam, merak etme!"
dedim onu sakinleştirmek için.
Amı, üç
çocuk doğurmuş olmasına rağmen dardı, yıllarca
kocasının küçük sikine alışmıştı. Şimdi
büyük bir yarağı yiyince zorlanıyor, acı çekiyordu.
Amında gidip geldikçe sikim daha fazla girip çıkmaya
başlamıştı amına. Gittikçe genişliyordu amı,
ama henüz ıslanmadığından kaygan değildi, bu da
Hanife'nin canını acıtıyordu.
Hanife acı
çekiyor, ama ben zevk alıyordum, iki zıt kutuptaydık. "Haa,
böyle sikiyo mu kocan seni, haa, söylesene, böyle sikiyo mu?" deyip duruyordum
bir taraftan. İki elim iki dolgun göt yanağındaydı.
Pompaladıkça göt yanaklarının löpürdeyişlerini izliyordum.
Minik göt deliğine bastırdım sağ
başparmağımla. Bu ara Hanife biraz daha öne doğru
eğildi, elleri yerine dirseklerini dayadı tezgaha. Bu halde biraz
daha az canının yanmasını umuyordu, ama sikimin
karşısında amı teslim bayrağını çekmişti
bir kere.
"Ihh,
yavaşş, ayyyy, ahhh, uhhhh..." diye diye acı dolu inlemeleri
kesilmeden sürüyordu. Siyah çarşafı rüzgarla birlikte
dalgalanıyordu önümde. "Tamam, yeter bu kadar, hadi, çık artık,
yeterrr!" demeye başladı bu sefer. "Yetip yetmeyeceğine ben
karar veririm, daha yeni başladık!" dedim sertçe. İtiraz edecek
gibi olduğunda iyice bastırdım sikimi amına. O anda derin
bir hırıltı çıkardı, "Aahhhh, oorrrospu çocuğuuu!"
dedi olanca öfkesiyle.
Hoşuma
gitti bu tepkisi. "Ha şöyle yola gel!" dedim keyifle. Aynı
şiddette bastırmaya devam ettikçe Hanife'nin hanımefendi, uysal
hali gidiyor, ruhunun karanlık tarafı ortaya çıkıyordu.
Küfürlerine aynı şekilde küfürle karşılık veriyordum.
"Kocan resimlerini çektiğinde mutlu oldun değil mi, amcık,
söylesene, hoşuna gitti değil mi, seni kameraya çekmesi hoşuna
gitti değil mi?" dedikçe, Hanife bana ana avrat küfrediyordu.
Bir ara kendini
öne çekmeye, kurtulmaya çalıştığında belinden tuttum
sıkıca ve var gücümle yüklendim amına. "Ihhhh!" diye bütün
dükkanı çınlatan bir inilti çıkardı. Sikim dibine kadar
girmişti amına. İyice köklemiştim. O halde bir süre
bekledim. Hanife bacaklarını biraz daha açmaya çalıştı,
ama dizlerine inen külotu engel oluyordu buna. Sonunda dayanamayıp, "Az
dur!" dedi. Amından çıktım böyle söyleyince. Külotunu tamamen
indirip çıkardı, çarşafını ve eteğini
topladı belinde. Yeniden domaldı, ama bacaklarını iki yana
iyice açmıştı şimdi.
Ayrık duran
amına girdim tekrar. Hanife'nin yöntemi işe yaramıştı,
şimdi daha rahat girip çıkıyordum amına ve iniltileri de
azalmıştı. Gittikçe hızlanırken kasıklarım
ve taşaklarım onun kasıklarına çarpıyor ve
şiddetli ses patlamaları yaratıyordu içerde. Dışardan
görünmemiz mümkün olmadığından var gücümle pompalıyordum.
Yeniden sağ başparmağımı göt deliğine bastırdım.
Aldığım zevkle inlemeye başlamıştım.
Hanife'nin amının da ıslandığını fark ettim.
Küfürleri, hakaretleri bir kenara bırakmıştı ve amı
sulanıyordu. Bunun verdiği zevkle daha da bastırıyordum
amına. Ve boşalmaya da adım adım yaklaşıyordum.
Hanife'den, "İçime
boşalma, sakın içime boşalma!" sözleri çıkmaya
başladı bu sırada. "Tamam be, kes sesini!" dedim. Kendimden
geçer gibi oluyordum artık. Çıkan 'Şlap, şlap, şlap!'
sesleri içeriyi titretirken son bir güçle pompaladım. Hanife'den yine
acı dolu iniltiler gelmeye başlarken birden bütün zincirlerimi
kırarcasına boşalmaya başladım. Bütün enerjim
çekilmiş, tükenmiş gibiydi. Döllerim Hanife'nin amına
akıyordu, ama o içine boşaldığımdan habersizdi sanki.
Acı iniltileri giderek azalırken çıktım amından.
Amı iyice genişlemişti. Amının dudakları
ayrılmıştı birbirinden ve resimlerinde gördüğüm gibi
bir boşluk oluşmuştu iki dudağı arasında.
Döllerimden
kalanlar amından kasıklarına akıyordu. Hanife, "İçime
mi boşaldın?" dedi başını yana çevirip.
Anlamadığını sanmıştım, ama yanılmıştım.
Sağlam birkaç küfür savurdu, ama o zevkle yanıt vermedim. Bembeyaz
yüzü kızarmış ve boncuk boncuk terlemişti.
Çıkardığı külotunu giyindi hızlıca. Eteğini
ve çarşafını düzeltti. Sonra da, "Hadi sil şunları!"
dedi heyecanla. "Dur be tamam, silecem, acelen ne?" dedim, ancak Hanife, "Çabuk
sil şunları!" diyerek karşılık verdi.
Sikim tüm
haşmetiyle önümde sallanıyordu. Döllerim ve amının
sıvıları ile kaplı sikime bakmamaya
çalışıyordu Hanife, ama ara ara gözünü dikiyordu. Ona, "Hepsini
aldın içine, helal olsun!" dediğimde bir şey demedi, "Sil
şunları çabuk!" dedi yeniden. "Tamam be!" dedim ve masaüstü
bilgisayarını açtım. Resim ve videoları buraya
yüklemiştim, ama harici harddiskin içinde de halen duruyordu.
Yüklediğim
resim ve videoları gösterdim tek tek. Hanife, "Sil şunları!"
dedi öfkeyle. Her birini tek tek sildim. "Kutudan da boşalt, çöp kutusunu
da sil!" dedi hepsi silindikten sonra. "Sen çöp kutusunu nerden biliyorsun?"
dedim şaşırarak. "Sil, orayı da sil!" dedi
parmağıyla geri dönüşüm kutusunu göstererek. Oradan da hepsini sildiğimde,
"Bir daha bana bulaşmaya kalkarsan seni gebertirim!" dedi öfkeli sesiyle
ve hızlıca çıkıp gitti.
İstediğimi
almıştım. Ayaküstü de olsa güzel bir sikiş olmuştu.
Ama bu bir son değil, ilerisi için bir başlangıçtı...
[Koray]
|